Bugün muhteşem bir gökyüzü ve güneş Oliver’ı kucaklayarak uyandırmıştı yatağından. Okulun kapanmasına çok az kalmış Oliver son derslerini vermeye başlamıştı, öğrencilerin kimileri bu duruma üzülürken, kimileri ise sevincinden göbek atacak durumdaydı. Oliver yatağından kalktı ve güzelce bir esneyip gerindi. Daha sonra elbiselerini giyinip Büyük Salon’a kahvaltıya indi. Bütün öğrenciler masaları başında kahvaltı ediyor; ders programlarını inceleyip ona göre kendilerini güne hazırlıyordu. Oliver Ravenclaw bina masası önünden geçerken altıncı sınıflardan bir öğrenci “Günaydın Profesör Whisper.” dedi utangaç ama sevimli bir tavırla. “Ah, günaydın Melinda.” dedi Oliver her zamanki gibi gülümseyerek. Gülmek ona huzur veriyordu. “Şey Profesör, son derste anlattıklarınızdan hiçbir şey anlamadım. Bana kızabilirsiniz ama kafam çok dalgındı. Acaba rica etsem boş bir zamanınızda bana…” dedi Melinda, şimdi utancından kıpkırmızı olmuş yüzüne ise çarpık bir gülümseme yerleştirmişti. Oliver ona baktı ve “Bir ders programıma bakmam lazım Melinda. Son haftalar olduğu için program oldukça dolu. Feci Yorucu Büyücülük Sınavları ve Sıradan Büyücülük Düzeyi belirleme vesaire derken sana yer kalmayabilir. Ama yinede sana yer ayarlamaya çalışacağım” dedi Oliver biraz ümitsiz konuşarak. Gerçekten son zamanlarda oldukça yorucu günler yaşıyordu. Melinda ona çaresiz bir yüzle baktı ve “Peki profesör. İlginiz için teşekkür ederim” dedi, Oliver ona baktı, gülümsedi ve her zamanki gibi öğünlerde hiç eksik olmadığı Profesörler Masası’ndaki yerini aldı. Sıkı bir kahvaltı ettikten sonra ders programına şöyle bir göz gezdirdi. “Harika, yedinci sınıflarla bir dersim var. Ah, olamaz beşinci sınıflar” dedi Oliver. Beşinci sınıflar bu yıl onu oldukça yormuştu, S.B.D. için her şeyi en detayına kadar soruyorlar ve Oliver’ da onlara en ufak bir ayrıntı bırakmadan anlatıyordu. E doğal olarak bunu yaparken oldukça yoruluyordu. Oliver ders programını rulo şekline getirip VI. Kattaki dersliğine doğru yol almaya koyuldu. Merdivenlerin ardından II. Kattaki bir geçit sayesinde IV. Kata rahatça geçebiliyordu, bunu bu yıl asasıyla yanlışlıkla bir büyü yapınca bulmuştu. Oradaki geçite anlaşılan zamanında iyi bir Fidelius laneti yapılmıştı. Oliver iki katı daha çıktıktan sonra dersliğine varabilmişti. Kapıya uyguladığı bir büyüyle kapıya ders programını öğretmiş, bu sayede o gün o ders saatinde dersliğe girmesi gereken kişiler dışında hiç kimse giremiyordu. Oliver meşe kapıyı açtı ve derslikten içeriye adımını attı. Tüm öğrenciler konuşmayı kesip Oliver’ı dinlemeye koyuldular. Yedinci sınıflar ve beşinci sınıflar hep böyle olurlardı çünkü profesörlerden yüksek puan almak zorundaydılar. Oliver masasının üzerinde yazılı olan sınıf listesindeki isimleri tek tek okudu ve herkesin burada olduğunu teyit etti.
Sınıfın etrafına sıra sıra dizilmiş masalar ve banklar dolmuş, öğrenciler ders için gerekli malzemelerin hepsini hazırlamıştı. Ortada yanlarında bulunan ama görünmeyen tek şey vardı oda öğrencilerin asalarıydı. Oliver onu
sabırsızlıkla bekleyen öğrencilerine döndü ve derse başlamak için ön
konuşma yaptı.
“Evet, herkes burada olduğu için teşekkürler. Bugün herkesin burada bulunması oldukça iyi oldu, çünkü bugün işleyeceğimiz büyüyü kaçırmak büyük ahmaklık olur. Buna gelmeden önce geçen haftaki ödevlere gelelim.” dedi Oliver, öğrencilerden ödevi yapmayanlar hemen kendini belli etmemeye çalışarak yüzünü aşağıya indirdi, tabi bu hareketi yaparak kendilerini belli etmişlerdi bile. Oliver yüzüne biraz otoriter bir hava akınarak “Evet, Gerry seni dinliyorum” dedi Oliver. Onun yüzüne bakmıyor asasıyla oynuyordu Oliver. “Efendim, şey... Ben Quidditch antrenmanları vardı. Ve sına..” Oliver lafını bitirmesine izin vermeden “Aaahh, yeter Gerry. Son senenizdesiniz. Bu yıl bu öğretilen büyülerden sınav olacakken, sen Quidditch antrenmanlarını daha mühim buluyorsun öyle mi?” dedi Oliver ve onun suratına baktı, çocuk utanmıştı ve ne diyeceğini bilemez bir şekilde gözlerini Oliver’dan kaçırıyordu. “Seninde mi Quidditch antrenmanların vardı Holly?” dedi Oliver, bu defa başka bir öğrenciye dönerek. Kız uzun bir süre sessiz kaldı, ardından gözlerinden bir damla yaş süzüldü. “Profesör, ben çok özür dilerim. Ödevleri not aldığım parşömeni kaybettim.” dedi bir bahane uydurarak. Oliver ona baktı ve hiçbir şey deme gereksinimi duymadı. Ardından tüm sınıfa döndü ve “Evet, derse geçebiliriz.” dedi Oliver tüm sınıfa dönerek. Bal rengi gözleri tüm sınıfa göz gezdirmiş, onları süzmüştü. Ardından Holly’nin kendini hiç kasmadan gözlerinden akan gözyaşlarını gördü. Oliver asasıyla ona bir büyü yaptı, büyüden çıkan ışık onun akan gözyaşlarını yok etmiş, ağlamasını durdurmayı sağlamıştı. “Bugün işleyeceğimiz dersteki bu büyü oldukça tehlikeli bir büyü. Hatta bu büyüyü dün akşam saatlerce düşündüm. Bu büyü çok tehlikeli olabilir ama gel gör ki bakanlık bunu müfredata koymuş ve ille de öğreteceksin demiş.” dedi Oliver oldukça kuşkulu bir tavırla. Bütün öğrenciler pür dikkat onu dinliyor, bu büyünün ne olduğunu merakla bekliyordu. Oliver sınıfın içinde yürürken ardından uçuşan pelerini sınıfta değişik bir hava yaratıyordu. Oliver asasını sınıfı aydınlatan mumlara doğrulttu ve onların verdiği ışığı en az seviyeye indirdi. Şimdi sınıf karanlığa bürünmüş, öğrenciler birden ürpermişti. Oliver konuşmaya başladı, tıpkı ışık gibi kendini en az şiddetteki ses seviyesine indirmiş bir şekilde. “Karanlık…” dedi Oliver usulca bir sesle. Tüm sınıf Oliver’ın ne yaptığını seyrediyor bu büyünün ne olduğunu bir an önce duymak için sabırsızlanıyordu. Oliver ise sakin bir şekilde sınıfın içinde dolanıyor ve öğrencilere ne şekilde anlatabileceğini düşünüyordu. “Size neyi hatırlatıyor?” diye bir soru yöneltti onu merakla bekleyen öğrencilerine. Öğrencilerden birkaç tanesini ellerini söz almak için kaldırdı.“Evet, Burnett” dedi Oliver, elini görünemeyecek kadar az kaldıran çocuğa söz vermişti Oliver. “Efendim, bana Lord’ u hatırlatıyor.” dedi. Tüm sınıf tüm gözlerini birden ona çevirdi ve yüzündeki tuhaf görüntüyü izlediler. Ardından Profesör Whisper’a dönüp onun vereceği cevabı beklediler. “Bütün karanlıklar Lord’u
hatırlatmamalı sizlere, unutma karanlık aydınlığın içindede saklı oluyor olabilir. Tıpkı gündüzleri güneşin gerisinde kalan yıldızlar gibi…” dedi Oliver. Beklediği cevaplardan biri buydu ama istediği bu değildi. Slytherin’li bir kız elini en yukarıya kaldırmış söz almak için can atıyordu. “May?” dedi Oliver soru sorarcasına. Kız hemen ayağa kalktı ve yerinden fırlayacak kadar açılmış gözlerini daha da açarak konuşmaya başladı.“Ölüm…” dedi May. Kırmızı tombul yanaklarının altından parlayan dişleri tüm sınıfı aydınlatmaya yeterdi. Oliver çok ufak bir kahkaha attı ve “Tabiki hayır.” dedi. Ardından Hufflepuff’tan elini kaldırmaya alışık olmadığı çocuk Charles söz almak istiyordu. Oliver ona gözleriyle izin verdi. Çocuk ayağa kalktı ve cevap verdi. “Çaresizlik..” Verdiği cevaptan kuşkulandığı ve doğru olmadığını düşündüğü apaçık belliydi. Oliver ona iyice baktı ve sınıf mumların verdiği ışık ile aniden aydınlandı. Tüm sınıf bu durum karşısında şaşırmış, gözlerini
ani ışık değişiminden dolayı ovuşturmaya başlamıştı. “Muhteşem Charles.” dedi Oliver gülümseyerek. “Bu büyü size yapıldığında çaresizsinizdir. Olduğunuz yerde bekleyip yapan kişinin sizi affetmesini beklersiniz. Çare bulamazsınız hiçbir şekilde. Hatta yapan kişi ufacık bir hata yüzünden sizi ölüme sürükler ve siz onu sadece izlersiniz.” dedi Oliver. Tüm sınıf bu sözlerden dolayı korkmuş ve Profesörün konuşmasını dinlemeye devam etmiştir. “Bu büyü sizi zamana hapseder çocuklar. Zaman sizin için hiçbir şekilde ilerlemez.. Siz olan bitenleri izlerken insanlar sizin farkınızda olmazlar. Bu büyü yıllarca sürebilir. Ve eğer ki bu büyüde ufacık bir hata yapılırsa kişiyi sonsuza dek zamana hapsedersiniz ve onun ölümünü beklemek zorunda kalırsınız. Hiçbir geri dönüşü yoktur.” dedi Oliver ve gözleri fal taşı gibi açılmış olan öğrencilerin suratına baktı. Hepsi bu büyüyü yapamamaktan korkuyordu ki bunu yapma olasılıkları oldukça yüksekti. Oldukça yüksek seviyede büyücülerin yaptığı bu büyünün yedinci sınıf öğrencisinden beklemek ne kadar da saçmaydı böyle. Oliver bu durum karşısında binlerce kez şüpheye düşmüştü.“Bu büyünün adı Elen Wanva’dır çocuklar. Büyüyü sadece derste anlatacağım, açıkçası uygulamasını yapmaktan çok korkuyorum. Çünkü yanlış yapma olasılığınız oldukça yüksek. Bunun önüne geçmek imkansız. Bu yüzden ben size bu büyüyü yalnızca anlatacağım, zaten eminim ki hiçbiriniz bu tarz büyüler yapmaktan hoşlanmazlar." Gryffindor’lu bir öğrenci ufak bir tıslama sesi çıkardı. Oliver hemen ona döndü ve “Kalk ayağa” dedi. Çocuk bir an neye uğradığını şaşırdı ve Oliver’ın dediği şeyi idrak etmeye çalıştı. “Kalk dedim sana” diye bağırdı. Çocuk utana sıkıla kalktı yerinden. “Önüme geç” dedi Oliver hiddetli bir sesle. Oliver bu harekete çok sinirlenmişti, madem bu kadar cesurdu öyleyse ölümden de korkmazdı. Çocuk yavaş adımlarla Profesör Whisper’ın önüne geçti ve “Ben onu kastetmedim efendim” dedi çok kısık bir sesle.
“Ah evet, zaten hep Profesörler yanlış anlar. Ama öğrenciler farklı şeyi anlatmak istemişlerdir. Acaba problem Profesörlerde mi ha? Öğrencilerin dediklerini bile anlamayan ahmakları neden onların başına getirip boşuna zamanlarını çalarlar ki?” dedi Oliver kendiyle dalga geçer bir tavırla. “Efendim, siz oldukça iyi bir profesörsünüz, sizin öğr..” diye konuşmaya çalışırken Oliver onun sözünü kesti ve “Bir bakalım ne kadar iyi bir profesörmüşüm? Bu büyüyü doğru yapabilirim herhalde..” dedi Oliver ve asasını hemen ona doğrulttu. Tüm sınıf dehşete düşmüş onları seyrediyordu. Kimileri korkudan tir tir titriyor, kimileri ise Profesörü engellemek için harekete geçip geçmeme konusunda anlaşmaya varmaya karar vermeye çalışıyordu. Oliver gözleriyle öyle bir baktı ki sınıf yine deminki gibi kapkaranlık oldu.
“Elen Wan..” diye büyüyü yollarken bir kız hemen çığırdı. “Profesör!” Sınıf çığlıkla yankılanmış ve bu çığlığın etkisiyle aydınlanmıştı. Oliver “Eeeahh” dedi ve asasını sallamasıyla çocuk yere serildi. “Ders bitmiştir. Bu kadar!”
dedi ve sınıfı terk etti. Koridora çıkınca birkaç öğrenci dersliğin önünde dikilmiş içeride neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Oliver onlara da bağırmadan edemedi. “Sizin dersiniz yok mu? Neden burada dikiliyorsunuz?”
diye haykırdı. Öğrenciler hemen koridordan koşarak uzaklaştı. Sınıfın
içinde bağıran kız şimdi sırasında oturmuş, şoka uğramıştı. Gryffindor’lu çocuk ise hala yerde yatıyor, nasıl bir beladan son anda döndüğünün farkına varmaya çalışıyordu. Tüm öğrenciler onların başına üşüşmüştü. Kıza tebrikler ve iltifatlar yağarken, çocuğa ikazlar ve hakaretler savruluyordu.“Senin yüzünden başımız belaya girebilirdi. Ne yaptığını sanıyorsun?” Oliver koridorda hızla yürüdü ve odasına gidip yatağına uzanıp rahatlamaya çalıştı. Bugün başka bir derse giremeyecekti…