Florian Rosenrot 7 Ölümcül Günah İblisi | Kibir
Candice Swanepoel is my love. She is my drug and I'm addicted to her. Mesaj Sayısı : 4 Banka Hesabın : 1 Kayıt tarihi : 23/06/11
Karakter Bilgileri RPG Puanı: (95/100) Özel Güç: Silahı: Başlangıç Kiti
| Konu: x Florian. Perş. Haz. 23, 2011 6:52 pm | |
| Kibirle kutsanmış ruhunun her bir parçası bir başkasını arzularken nasıl olurdu da sarışın cadıyla ilişkisini sürdürmeye çalışabilirdi. Altın sarışı saçları, veela ruhuyla harmanlanmış bir şekilde baştan çıkartırken büyücünün iradesini kontrol altına alması pek de kolay olmamıştı. Yapabileceklerini beyin kıvrımlarından süzüp, mantığın en olgun haliyle bezedi kafatasının içindeki et parçasını. Aceleciliğin verdiği yanılsamalara, kontrolsüz ve düşüncesiz bir şekilde boyun eğmesi imkânsız olduğu kadar saçmaydı. Acımasızlığın her bir zerresini teneffüs etmiş bünyesinin, alınabilecek önemli kararlarda da podyuma çıkıp boy göstermesi gerekmekteydi. Cadı, Tanrı tarafından bahşedilen, baştan çıkarmak için birebir, çoğu erkeğin girdabında rotasını kaybettiği, veela’lık yeteneğini büyücüyü baştan çıkarmak için kullanmamıştı aslında. Böyle bir tezin doğruluğunu tartışmakla iyiden iyiye küçültmek istememişti ruhsuzluğunu. Saf beyazlıkla bezenmiş, sigara dumanı kıvamındaki ruhu; bedeninin içine hapsolmuş bir mahkûmdan ibaretti. Böyle bir durumda bile yapabileceklerinin sınırı ve mantığı yokken; ruhunun dışarı çıkması büyük bir nükleer patlamayı tetikleyebilirdi. Potter döneminden bu yana etrafta bir fare misali volta atan karanlık büyücü sıfatındaki insan bedenleri pek de umrunda değildi açıkçası. En başta bir efendileri vardı… Lord Voldemort. Ah, ne kadar yazık ki biçimsiz yüz hatlarıyla ve ufacık bir çocuğa karşı kaybettiği savaşla akıllara kazınmıştı. Daha sonra ortaya çıkan bazı karanlık akımların liderleri de bu işte istenilen başarıyı gösterememişlerdi. Tarihin tozlu sayfalarında unutulmaya yüz tutmuş gereksiz anılar olarak akıllarda dolaşacaktı belki de bir süre daha. Kendisi mi? Evet, o da karanlığın kol gezdiği yollardan ilerlemişti. Bazen sürünerek, bazen ise zirvede, güneş ışığıyla beraber ittifak halinde… Ama onun boyun eğdiği bir efendisi(!) olmamıştı bu zaman dilimi içerisinde. Kendisinin şuan bazı karanlık büyücüler ile birlikte bazı alengirli işler çeviriyor olması, onun bir yere bağlı olduğu anlamına gelmezdi. Sadece çaresiz hayvanların ve kölelerin efendileri olurdu. İnsanlar, kendi düşüncelerini, kendi görüşlerini ve fikirlerini bir heykeltıraş edasıyla işleyip, şekillendirirse; o zaman özgürce yaşamayı hak edecek gücü kendilerinde bulurlardı, bir başkasının boyunduruğu altında değil… Güçsüzler için adalet ve eşitlik en önemli nicelikler arasında yer alsa da kudretli kişi böyle zırvalara burun kıvırmaktan başka bir şey yapmazdı. Sefil insanları kendi buyruğuna sokup olabildiğinden daha da güçlü olmak ona bir kaybettirmezdi. Aksi halde tüm dünyayı önünde diz çöktürebilecek kudreti yakalaması an meselesi olurdu. Tabi merhamet, adalet, hak, eşitlik gibi zırvalar kalbinin derinliklerinde gömülü değilse… Şu lanet okuldan tümüyle kopabildiği an, büyücünün bu düşüncelerine can vereceği an olacaktı. Herkesin, onun önünde korkudan titremesini izleyecekti donuk bakışlarıyla ve şen şakrak kahkahalarıyla. İngiltere Kralı olma yolunda büyük adımlar atmıştı bu zamana kadar. Tahtın varisleri arasında konuşulan yegâne isim, ketumluğun, acımasızlığın doruk noktası olan; Jason Tyler Lloyd.
Düşüncelerinden çekip çıkarılmıştı adeta bir şey tarafından. Cadının kemikli ve zarif elini omzunda hissettiğinde kızın eliyle lapis lazuli mavisi gözlerinde ilmek dokudu bir süre. Anlamamazlıktan gelen zekânın neyin peşinde olduğunu anlamaya çalışıyordu. Cadının yüzünde yayılan sıcak tebessüm ardından, azarlarmışçasına çıkardığı tınıyla harmanlanmış ses tonu büyücüyü kendisine getirmeye yetmişti. Tropikal aromaların dans ettiği koku, huşu içerisinde odayı kapladığını fark etti. Aynı zamanda bedeninin de yavaş yavaş çöküşe geçtiğini, göz kapaklarının ağırlaştığını, kısacası mayıştığını… Tanrıça’nın düz saçları adeta en keskin kılıçlara dönüvermişti büyücü için. Biçimli yüz hatlarının her bir zerresi kendine göre fazlasıyla iddaalıydı. Lapis lazuli mavisi gözleri, özenle imal edilmiş göz çukurlarında saklanıyordu, adeta eşi benzeri bulunmayan hazineler gibiydi. Büyük bir özenle yerlerine tek tek yerleştirilmiş kaşlar ve kirpikler, Afrodit’i kıskandıracak cinsten düzgün ve biçimli burunla birlikte tamamlanıyordu. Elmacık kemiklerinin orantısındaki sıfır hata gözlerden kaçmazken dolgun dudakları bütün günahkârlığıyla insanı içine çekmekten başka bir şey yapmıyordu. Saçlarının da eşlik etmesiyle birlikte kafasını silkeledi biraz da şaşkınlıkla. Kendisine ne olduğu konusunda akla mantığa sığan bir açıklama yapamazken bu durum hakkında bir çözüm yolu da bulamıyordu. Endişenin ete kemiğe bürünüp münakaşaya girdiği zihnindeki olası sessizlik, mantıklı düşünmesi için yeterli olacaktı. Ama görünüşe göre şuan mantıklı düşünmenin sırası değildi. En azından başına gelen her neyse daha tazeliğini yitirmemiş nadide bir bitki gibiydi. Aradan biraz zaman geçtiğinde eski tazeliği kalmayacak, büyücü de başına gelen her ne ise buna mantıklı bir açıklama getirecekti.
“Eritheia…”
Dudaklarından zoraki ayrılan kelime ile birlikte ona ilk defa bu şekilde hitap ettiğini idrak ettiğini anlaması pek zor olmamıştı. Normal şartlar altında ya Fae ya da Tanrıça derdi. Tanrı aşkına bu da nedir böyle? Bünyenin eski gücünü toparlaması ne kadar sürecekti bilmiyordu fakat o zamana kadar aykırı giden bu düzeni yadırgamayarak ona ayak uydurması gerekiyordu. Aynı zamanda da karşısında duran cadıya da fire vermemesi lazımdı. Aksi halde incir çekirdeğini bile doldurmayacak bir sorun büyüyüp giderdi ve büyücü bunun önünü alamazdı. Efsanelerden fırlayıp gelmiş gibi duran peri kızının elini kavrayıp omzundan ayırdı. O kadar iğneleyici bakışın etkilemediği el, artık kendi elinin içindeydi ve en önemlisi; omzunda değildi. Hayat bu kadar kolay mıydı? Basit hareketlerle düzene sokulan bir yaşam; hiç içten değildi. Pentagram tersine işliyordu şuan. İnsan ruhunun hükmetmesi gereken dört elemen; hava, su, toprak, ateş… İnsan ruhuna karşı dillere destan bir zafer kazanmış gibiydi. Lanet olsun!
“Konuşmayacağım... Tanrıça. Ama sen konuşacaksın, ve ben; yüzündeki her bir kıvrımı ezberleyene kadar bakacağım yüzüne.”
Cadının elini yavaş yavaş bırakırken en son ayrılan parmaklar bir müddet birbirlerine hasret duyacaklardı büyük ihtimalle. Umutların yeşerdiği bereketli topraklar, hayal adı verilen ekinlerin çürümesine sebebiyet veriyordu.
| |
|
Aurelia Yönetim Üyesi
Mesaj Sayısı : 102 Yaş : 30 Gerçek İsim : Ebru Banka Hesabın : 42 Kayıt tarihi : 20/01/10
| Konu: Geri: x Florian. Perş. Haz. 23, 2011 7:33 pm | |
| Kurgu güzeldi, şu ana kadar gördüklerimden farklı bir puanlatma rp'siydi. Ama konu basitti. Betimlemeleriniz güzeldi. Anlatımınız gerçekten çok iyiydi. Online bir rp'nizden bir kesit sanırım. Olayın öncesini anlatsaydınız daha iyi olurdu ancak yine de şart değildi. İmla ya da yazım hatası göremedim. Görünüş olarak bakarsak roleplayinize; paragraf düzeni hoştu. Renklendirme de gözü yormayan cinstendi. Sitemize Hoşgeldiniz.
Betimleme: 29 / 30 Paragraf Düzeni: 5 / 5 İmla Düzeni: 10 / 10 Anlatım: 38 / 40 Kurgu: 13 / 15
Puanınız; 95 | |
|