Cassiépeia L'oréal Vampir
lost çok bozdu, bayagı bozdu yani öyle böyle değil. inanılmaz bozdu. cok fazla bozdu yani. öyle b.. o kadar bozdu, önünü alamadık öyle kötü bozdu yani. bozdu, bozdu, bozdu, bir yerden sonra bozmaz diye bekledik, daha da bozdu. artık bozmasın dedik, iyice bozdu. artık inanamadık, bozdu, bozdu gitti yani. lost'u bıraktım ben de bu lost'u. "daha nasıl bozulur ya?" dedim, bu kadar daha fazla bozulmaz herhalde dedim ben. ben bi yerde duracak bunun bozulması diye bekledim ama gene bozdu.
Mesaj Sayısı : 25 Nerden : İnşaattan Gerçek İsim : Miraaaaaay Banka Hesabın : 19 Kayıt tarihi : 22/06/11
Karakter Bilgileri RPG Puanı: (70/100) Özel Güç: Silahı: Başlangıç Kiti
| Konu: Bir Genç Kızın Hayatı.. Perş. Haz. 23, 2011 1:04 pm | |
| Yıllar yıllar önce, uzak ormanların arasında karanlığın hiç ayrılmadığı bir yerde yosun tutmuş kilisenin kapısının önünde dünyalar güzeli bir bebeğin hıçkırıkları karanlığı yarıyordu.. Minik bebek artık kaç saat ağladıysa bedeni yorgun düşmüş, ağlamaları hıçkırıklara dönüşmüştü. Bebek ortamın karanlığında ay gibi parlıyor bembeyaz bedeni açlıktan kıvranıyordu.. Belki soğuktan belki de korkudan titriyordu bebek.. Boynunda asılı duran haçın altında buruşmuş kağıttan iki mektup duruyordu.. Belli ki bebeğin anne babası daha konuşmayı bile bilmeyen yavrularının durumunu özetlemişti.. Bebek son bir kez hıçkırdıktan sonra uykuya daldı.. Ağlamaktan yorulmuş bedeni uykuda sakin ve huzurluydu.. Uzun siyah kirpikleri yumduğu gözlerini hilal biçiminde çeviriyordu.. Pembe dudakları incecikti.. Vücudu gecenin karanlığına inat bembeyazdı.. Başında bir tutam siyah saç vardı.. Üzerinde rengi solmuş kocaman bir cübbe vardı.. Bebeğe çok büyük gelen cübbe onun beyaz omuzlarını olduğu gibi meydana çıkarmıştı.. Belli ki soğuktan korunması için giyindirilmişti ama nafile.. Ve sonunda bebeğin sesini biri duymuştu.. Kilisenin kalın duvarlarına kadar işleyen acınası hıçkırıklar sonunda birine ulaşmıştı.. Kilisede yaşayan yaşlı rahibe Margaret sonunda derin uykusundan uyanmıştı.. Yaşlı rahibe yatağından söylenerek kalktı.. İlk önce bedeninde bir haç çizen rahibe uzun burnunu karıştırarak küfretmeye başladı. Üzerine siyah cübbesini ve beyaz eşarbını geçirirken yerdeki birkaç fareyi ürküttü. Yeden kaldırmaya üşendiği kaplara takılıp az daha düşecekti.. Toparlandıktan sonra kaplara bir tekme savurdu. Odasından çıkıp kilisenin yosun tutmuş merdivenlerinden koşturarak aşağıya indi.. Bir hışımla dev kapının yanında duran küflenmiş anahtarları alıp kapıyı açtı.. Onu gördü.. Ağlamaktan yorgun düşmüş bedeni derin bir uykuya dalmıştı.. Üzerine büyük gelen cübbenin içinde parlıyordu.. Boynundaki haçın altında iki buruşuk zarf rahibenin dikkatini çekti.. Bebeği kucağına alan rahibe sinirle soluyordu.. ‘’Burası sanki çocuk yuvası! Neden bu p*çi yapmadan önce düşünemezsiniz bakamayacağınızı! Sanki benim bakmaya gücüm var!’’ diyerek karanlığa doğru haykırdı.. Bebeği kilisedeki tozlu halıların birinin üzerine bırakıp mektupları aldı.. İlk mektubun üzerinde bir şey yazmıyordu. Daha buruşmuş ikinci zarfa baktığında tek bir isim vardı.. L’oréal’e.. Demek bu bebeğin adı L’oréal’di.. İlk mektubun kendine geldiğini anlayarak tekrar yosunlu merdivenlere yöneldi. Koşar adımlarla yukarı odasına çıkıp gözlüğünü aramaya koyuldu.. Bu bebeğe nasıl bakacaktı? Daha kendisine bakamıyordu.. Bir de başına bu bebek çıkmıştı.. Gözlüğünü bulduğunda yatağa oturdu mektubu açtı.. Mektupta dikkatini çeken ilk şey mürekkebin gözyaşlarından ıslanmış olmasıydı.. İçinden madem üzülecektin niye bebeği buraya bıraktın diye geçirdi.. Ve mektubu okumaya başladı.. ‘’ Bedel ödensin. Kan borcu bitsin. Ruhlarımız kurtulsun..’’
Hardouin-Jacquéllia Demek bu bebeği bedel için kurban ediyorlardı.. Ama kurbanın on sekiz yaşında bir bakire olması gerekiyordu.. Rahibenin içi titredi.. Diğer mektuba hiç bakmadan onu ateşe attı.. Masasına oturup parşömen ile mürekkep çıkardı.. Ne yazacağını bilmiyor gibiydi.. Aslında birazda korktuğu belliydi.. Kağıda bir şeyler çiziktirip beğenmemiş gibi kağıdı top yapıp ateşe attı.. Alttaki kağıda tekrar çiziktirdi.. Bunu da beğenmemiş olacak ki yine uzun burnunu kıvırdı.. Mektubun sonuna bir cümle ekledi.. ‘’Eh oldu gibi..’’ diye söylenerek kilisenin çatısına çıkmaya başladı.. Artık sinir yerini korkuya ve telaşa bırakmıştı.. Ama çocuğa bakmakla yükümlü değildi.. Belki bedeli karşılamadığı için oracıkta öldürülürdü.. Çocuğa ne olacağı umurunda değildi.. Nede olsa onun lehine olmayan her şeyden nefret ederdi.. Aslında hiçbir şeyi sevmezdi.. Son derece kalpsiz ve kötücüldü.. Çatıya ulaştığında baykuşların çatıyı ne kadar pislettiğini gördü.. İğrenç kokuyordu.. Her adımında yerdeki fare iskeletleri çıtırdıyordu.. Boz rengi haberci baykuşun yanına doğru ilerledi.. Az önce çiziktirdiği kağıdı eşarbından bir parça yırtarak baykuşun bacağına bağladı.. ‘’Bunu Düke en çabuk şekilde ulaştırırsan sana belki bebeğin gözünü verebilirim..’’ Sesindeki zalimlik sanki baykuşun bedenine işledi.. Baykuş kanatlarını açarak karanlıklar içinde yola koyuldu.. Rahibe aşağıya bebeğin yanına indi.. Güzel bebek uyanmıştı.. Zümrüt yeşili gözleri karanlık kiliseyi süzüyordu.. Rahibe bir gaz lambası yakarak kilisenin yıllarca boş kalan dua odasını aydınlattı.. Meryem Ana tabloları örümcek ağı tutmuştu.. Her yeri yosun bağlamış, örümcek ağı tutmuştu.. İç geçirerek bebeği kaldırdı.. ‘’Aç olmalısın.. Dük gelene kadar sana iyi bakmalıyım.. Belki sayende beni altına boğar..’’ İğrenç bir kahkahayla sonlandırdı bu dileklerini.. Bebek ne olduğunu anlamadan rahibeyi inceliyordu.. Rahibe kısa ve tıknazdı.. Kapkara kaşları kapkara gözleri vardı..Uzun burnuyla tıpkı çocuk masallarındaki cadılara benziyordu..Üzerindeki siyah cübbesi vücuduna yapışıyor, vücut kusurlarını ortaya koyuyordu.. Başındaki yırtık eşarbın altından beyaz saçları gün ışığı gibi parlıyordu.. Yüzündeki kırışıklıklar onu daha da çirkinleştiriyordu.. Bebeği tozlu bir sıraya yatırıp pek sevdiği yaşlı ineğinden süt sağmaya gitti.. İstemeye istemeye getirdiği sütü bebeğe içirdi.. Bebeği odasına çıkarıp ‘’Bu gün doyasıya uyu.. Yarın bütün bunlar bitecek..’’ dedi ve bebekle uyumaya koyuldu.. Ertesi gece yine aynı şekilde uyandı.. Biri kilisenin kapısını kıracak şekilde yumrukluyordu.. Yine bedeninde haç çizerek kalktı.. Ve kapıya doğru nerdeyse sevinçten ağlayarak koştu.. Nihayet bebekten kurtuluyordu.. Kapıyı açtı ve Dükü gördü.. Onun önünde taparcasına eğildi.. ‘’Düküm şeref verdiniz..’’ diye ağlamaya başladı.. Ama bu sefer korkudan olduğu belliydi.. Dük uzun boylu uzun saçlı bir adamdı.. Gecenin karanlığına inat ay gibi soluk teni vardı.. Fazla soluk.. Dük içeri girdi.. Gaz lambasının soluk ışığı yüzüne vurdu.. Koyu yeşil gözleri vardı..Kalın kahverengi kirpikler gözlerini çevreliyordu.. Düz kahverengi saçları arkasında öylesine toplanmıştı.. Üzerinde pahalı ipekten bir gömlek ve kadife bir pantolon vardı.. Rahibeye iğrenircesine bakarak ‘’Margaret, şeytana mı tapıyorsun?’’ dedi.. Ve önünden kalkması için ayağıyla hafifçe ittirdi.. Yaşlı rahibe titreyerek toparlandı.. ‘’Düküm bedeliniz sunakta sizi bekliyor..’’ dedi haince.. Zavallı bebeği sunağa yatmadan önce yatırmıştı.. Dük dua odasındaki sunağa doğru ilerledi.. Bebek çırılçıplak sunakta ecelinden habersiz yatıyordu.. Dük sinirlenerek kiliseyi inletti ‘’Bu da ne böyle! Benim kan bedelim daha bir haftalık vaftiz edilmemiş bir bebek mi?’’ Sonra rahibenin üzerine yürüdü. ‘’Beni bunun için mi çağırdın?’’ Rahibenin boğazından tutup kaldırdı. ‘’Seni nasıl öldürmemi istersin Margaret? Damarlarında dolaşan o iğrenç kanın kökünü kurutarak mı yoksa..’’ Cümlenin devamını getiremedi Dük. Gevşeyen elinden rahibe düştü.. Korkuyla soluyarak kapıya yönelen rahibeyi görmezden geldi.. Bebeğe baktı.. Bebek çok güzeldi.. Fazlasıyla güzel.. Aslında bebeği öldürecekti ama.. ‘’Bu bebeği vaftiz edeceksin.. Ona annesinden öte olacaksın.. Ona Fransızca İngilizce ve Latinceyi öğreteceksin.. Onu bir hanımefendi gibi yetiştireceksin.. Bebek on sekiz yaşına gelince şatoma göndereceksin..’’ dedi ve karanlıkta kayboldu.. Yaşlı rahibe neye uğradığını şaşırmıştı.. Bu bebeğe neden bakacaktı.. Dük neden öldürmemişti bebeği.. Artık amacından sapmış dua odasından bebeği alıp dışarı çıktı.. Bebek kollarında çırılçıplaktı.. Soğuğu hissetmiş bedeni titriyordu.. Sisli göle gelince durdu.. Bebekle birlikte serin sulara atıldı.. Bebeği suya üç kez daldırıp çıkardıktan sonra rahibe şöyle dedi.. ‘’Cassiépeia L’oréal..’’ L’oréal nihayet on sekiz yaşına geldi.. Bu yaşına kadar annesi Margaret ona üç dil öğretmişti.. L’oréal uzun boylu ince vücut hatlı dünyalar güzeli bir kız olmuştu.. Uzun siyah bukleli saçları ve zümrüt yeşili gözleri vardı.. Annesiyle fakir bir hayat sürdüğü için uzak bir diyarda oturan bir Dükün evine hizmetçi olarak gidiyordu.. Annesiyle vedalaştıktan sonra at arabasıyla yola koyuldu.. Aslında annesinden ayrıldığı için üzülüyordu ama bunu onun için yapmak zorundaydı.. Yola çıktıktan az sonra derin bir uykuya daldı.. Uykusunda durmadan koşuyordu.. Daha önce yüzünü hiç görmediği sarışın bir kadın ona koş diye bağırıyordu.. Onu tanımasa da içindeki ses onu dinlemesini söylüyordu.. Sonra kadın kayboldu yerini siyah kıvırcık saçlı bir adama bıraktı.. Adamda aynı şekilde koş diye bağırıyordu.. Şimdi ise adamın sözünü dinliyordu.. Sonra karşınında biri belirdi.. Çok güzel bir adam.. Soluk teni ve yeşil gözleri vardı.. Bileklerini tuttu ve onu boynundan dehşet verici bir biçimde ısırdı.. Çığlık atarak uyandı..Dükün şatosuna gelmişti.. Burası kiliseden daha büyük ve kasvetliydi.. Ama böyle mekanlara alışık olduğu için fazla korkmadı.. Arabacıya cebindeki son altını vererek şatoya doğru yürümeye koyuldu.. Şatonun kapısından içeri girip merdivenlere yönelecekti ki önüne yaşlı bir bayan çıktı.. ‘’Sen de kimsin?’’ dedi yaşlı bayan nefretle soluyarak.. L’oréal biraz çekindiyse de cevabı geciktirmedi.. ‘’Cassiépeia L’oréal.. Margaret’in kızı..’’ kadının gözlerinin içine baktı.. Kadının içi korkuyla ve üzüntüyle bükülmüştü.. Kadın ona hüzünle ‘’Burada bekle.. Efendime haber yollayacağım..’’ dedi. Ve kayboldu.. Şatonun içi de dışı gibi kasvetliydi.. Her yerde resim vardı.. Altın vazolar saatler her yerde asılıydı.. Yaşlı kadın tökezleyerek yanına geldi.. ‘’Dük seni görmek istiyor..’’ dedi ve kayboldu.. Onu Düke götüreceğine inandığı merdivenden çıkmaya başladı.. İleride kasvetli ve görkemli bir salon vardı.. Dük salonun merkezinde altından bir sandalyede oturuyordu.. Onu görünce ayağa kalktı.. Ve oydu.. Rüyasındaki adam.. Ona doğru ilerlemeye başladı Dük.. Azcık gerilese de saygıyla eğildi Dükün önünde.. Dük ona doğru ilerleyip L’oréal’in kafasını kaldırdı.. ‘’Demek sen Margaret’in kızısın.. Seni hatırlıyorum.. Sonunda dilediğim bedel ödenecek..’’ cümlelerini ipeksi bir biçimde söyledi.. Ardından muhteşem gülümsemesi belirdi yüzünde.. L’oréal’in şaşkınlık dolu bakışlarına cevap vermeden ‘’Giovannie onu Katherine’nin odasına götür.. Ona giyeceği şeyleri ver.. Biraz dinlendikten sonra akşam yemeğinde bana eşlik edeceğini düşünüyorum..’’ Yaşlı kadın topallayarak yanına geldi kolundan tuttu ve onu bir odaya sürükledi.. Odanın kapısını açınca L’oréal bu odanın şatodan bağımsız olduğunu düşündü.. Odaya ay ışığı vuruyordu.. Oda kasvetli olsa da bu odada bir canlılık vardı.. Yaşlı hizmetkar Giovannie dolaplardan birinden siyah ipek bir gecelik çıkardı.. Üzerindeki yırtık kıyafetleri yırtarcasına attı.. Onu odanın köşesinde duran altın küvette yıkadı.. Geceliği üzerine geçirip yatağa yatırdı.. ‘’Uyuyup dinlen.. Akşam seni almaya geleceğim..’’ dedi ve odayı terk etti.. L’oréal yorgunluktan tekrar uykuya daldı.. L’oréal yine rüyasında tanımadığı o kadın ve adamı gördü.. Yine bağırıyorlardı.. ‘’Koş! Koş!’’ L’oréal de hiç sorusuz sözlerini dinliyordu.. En sonunda durdu.. ‘’Neden?’’ diye çığlık attı.. Karşısına tekrar Dük çıktı.. Ve onun sözleri ise ‘’Artık çok geç..’’ oldu.. Giovannie L’oréal’i dürtüyordu.. L’oréal yine çığlık atarak uyandı.. Yaşlı hizmetçi onun ağzına su tutup ‘’Kabus gördün çocuğum.. Korkma geçti..’’ dedi.. L’oréal yaşlı hizmetçinin anaç bakışları altında verdiği suyu içti.. Kibarca teşekkür etti ve ayağa kalktı.. ‘’Dük neden beni bu odaya gönderdi? Ben basit bir hizmetçiyim..’’ dedi.. Sorgulayan bakışları yaşlı kadını süzüyordu.. Yaşlı hizmetçi boğazını temizler gibi öksürerek ‘’Efendim bu konuda konuşmamı istemez.. Sorularını lütfen Dük’e sor..’’ dedi.. Ona geceliği çıkarttığı dolaptan yeşil görkemli bir elbise verdi.. Gülümseyerek ‘’Bunu giy çocuğum.. Gözlerinin rengini ortaya çıkarır..’’ dedi.. Elbiseyi üzerine geçiren genç kız aynanın karşısına geçti.. Kadın arkasına geçip saçlarını örmeye başladı.. Saçlarını örerken ninni söylüyor, sesiyle kızı büyülüyordu.. Genç kızın aklında binlerce soru vardı.. Hepsini Düke sormak istiyordu.. Ama ona böyle davranan Düke saygısızlık etmek istemiyordu.. Kadın kızın saçlarını ördükten sonra kızın beyaz boynuna zümrüt bir kolye taktı.. ‘’Çok güzel oldun çocuğum..’’ dedi.. Ve elinden tutarak onu salona götürdü.. Salonun ortasında uzun bir masa vardı.. Masanın ortasında altın ibrikler ve altın şamdanlar vardı.. Masanın iki ucunda altın sandalyeler vardı.. Birinde Dük oturuyordu.. Diğeri ise boştu.. Düke selam verip kapıda dikilmeye başladı genç kız.. Dük ayağa kalkıp elini genç kıza uzattı.. Genç kız Dükün elini tutunca irkilip bıraktı.. Dükün eli çok soğuktu.. Bir ölüyü andıran teni ölüm gibi soğuktu.. Kızın irkildiğini anlayan Dük kızın elini zorla tuttu.. İpeksi sesiyle ‘’Gel seninle biraz konuşalım Cassiépeia..’’ dedi ve kızı salonun sonundaki terasa götürdü.. Genç kız ağzını açacak gibi olduğunda Dük elini kızın ağzına götürüp onu susturdu.. ‘’Önce benim sorularım.. Bana ailenden bahset..’’ dedi.. Kız bunun anlamını çözemese de anlatmaya koyuldu.. ‘’Ben annem Margaret ile birlikte eski bir kilisede yaşıyordum.. Annem beni babasız büyütmüş.. Babam ben doğduğumda başka bir kadınla evlenmiş ve annemle beni kovmuş.. Annemde bir kiliseye sığınmış.. Kilisede kimse yokmuş.. Annemle ben buraya yerleşmişiz.. Annem orayı ibadet edilecek bir hale getirmiş.. Annem bana okuma yazmayı öğretti.. Üç dil biliyorum efendim..’’ Bunları söylerken Dükün yüz ifadesi sürekli değişiyordu.. En sonunda şaşırmış bir biçimde bana bakarak ‘’Senin akıllı bir kız olduğunu sanıyordum.. Tüm bu yalanlara nasıl inandın? Yalancı bir rahibe ha?’’ Kahkahaya boğuldu.. Genç kız şaşkınlıkla bilmediği şeyin ne olduğunu merak etti.. Dük kızın elini tutarak ‘’Margaret senin annen değil.. Ona annen gibi davranmasını ben emrettim.. Sen bir bedelsin.. Kan bedeli.. Senin annenin adı Jacquéllia.. Annen kurt soyundan geliyor.. Ama insani özellikleri daha baskın.. Annenin ataları benim biricik aşkımı, sonsuz aşkımı öldürdü.. Katherine.. Bende Elf bir büyücüden zorla onların soyunu lanetlemesini söyledim.. Elf dediğimi yaptı.. Zor oldu ama yaptı.. Çünkü elfler kurt-vampir sorunuyla uğraşmaz.. Ailenin tüm dişileri lanetlendi.. Hepsi vücutlarına ay ışığı vurduğu anda birer canavara dönüşüyordu.. Ama sen hariç.. Çünkü sen bedel olmak için seçildin.. Bu lanet senin kanını bağlamıyor.. Sende baban gibi sefil bir insansın..’’ Küçümseyerek baktı.. Ama kız çok güzeldi.. Elini boynuna sürdü.. ‘’Annen seni lanetten kurtulmak için sattı.. Senin ölümün laneti kırıyordu.. Ama seni öldürmedim.. Çünkü gözlerin Katherine’nin gözleriydi.. Ona çok benziyorsun.. Sana kıyamadım..’’ Dük arkasını döndü.. gözlerindeki yaşları saklamaya çalışıyordu.. Kız şaşkınlıktan donakalmıştı.. Birkaç dakika kendine gelemedi ama cesareti yerine geldiğinde ‘’Bana yalan söylüyorsun.. Böyle bir şey olamaz..’’ dedi ve kaçmaya çalıştı.. Dük kızın kolunu tutup ona ‘’Seni öldürecektim ama aşık oldum.. Ben bir vampirim..’’ dedi.. Kız titreyerek geriledi.. ‘’Ve artık senin içinde çok geç…’’ dedi ve ısırığı kızın boğazını delip geçti..
| |
|
Norwell Yönetim Üyesi
Gardaaaş dedim Gardaaaaş Dedim ve Şak Diye ortadan ikiye Böldüm muzu Mesaj Sayısı : 17 Banka Hesabın : 2 Kayıt tarihi : 21/06/11
| Konu: Geri: Bir Genç Kızın Hayatı.. Perş. Haz. 23, 2011 1:36 pm | |
| Betimlemerin İdare ederdi. Konuşmalara çok yer vermişsin bu rpgnin kalitesini düşürmüş. Paragraf düzenini biraz daha özen gösterseydin güzel olurdu ama renkler hoş olmuş pastel renkler kullanmışsın gözlerim yorulmadı. İmla hatası olarak pek yakalayamadım. Anlatım güzel gibiydi. Kurgun güzeldi ama daha çok geliştirebilirdin.
Betimleme: 20 / 30 Paragraf Düzeni: 3 / 5 İmla Düzeni: 7 / 10 Anlatım: 27 / 40 Kurgu: 13 / 15
Rpg Puanın 70 Tebrikler! | |
|