Marcus Léordien Alfa
just do what i told you. Mesaj Sayısı : 8 Yaş : 28 Gerçek İsim : Hawk. Banka Hesabın : 2 Kayıt tarihi : 23/06/11
Karakter Bilgileri RPG Puanı: (98/100) Özel Güç: Silahı:
| Konu: Marcus. Perş. Haz. 23, 2011 8:45 am | |
|
Aralık 2000. Büyü bakanı Asistanı Hapiste! Başbakanı öldürmeye kalkan asistanı Bay Vigreux, Büyür Bakanı’nı öldürmek üzere onu odasında sıkıştırarak öldürmeye çalışırken kapıyı kilitlemeyi unutup, Bakana bir belge getiren bir yetkili tarafından fark edilince gizlice büyü yapılarak etkisiz hale getirildi… Detaylar Sayfa 2’de… ‘’Ne-Na-Nasıl ?’’ Diye tekrarladı içinden birkaç kez genç. Gözleri satırlarda birkaç kez daha gezindikten sonra mavi gözleri gözyaşlarıyla doldu. Genç ağlamamak için zor tutuyordu adeta kendini. Olayın şaşkınlığıyla adeta elektrikle çarpılmıştı. Öylece duruyordu. Sanki etkisiz hale getirilmiş bir büyücü gibiydi. Ama bu olanlar gerçekten saçmalık gibi gelmişti ona. Odasında bulunan koltuktan kalkarak elinde gazeteyle çalışma masasına geçti. Ana sayfa’daki yazıyı tekrar okuduktan sonra gözleri canlı resme geçmişti. Resimdeki kişinin babası olduğuna yemin edebilirdi. Babasının yüzüne kapanan kapıları tekrar izledikten sonra sinirli bir şekilde yumruk yaptığı elini masasına vurarak sandalyesinden kalktı. Üst katlardaki odalarda annesini aradıktan sonra, merdivenlerden asabi bir şekilde inerek annesini alt katta aramaya devam etti. Annesini ararken bir yandan da anne diye bağırıyordu. Mutfak, banyo… En son oda dışında her yere bakmıştı. En son kalan odaysa babasının evde çalıştığı odaydı. Odaya girmeden önce bir duraksadı. Bu odaya girmek hiç ama hiç istemiyordu. Siniri alev gibi yanıyordu adeta. Nasıl yapabilirdi bunu? Ailesine, tarafına ihanetti adeta bu. Siniri daha fazla alevlenmeden düşünlerini bir cam gibi kırıp kapıdan içeri girdi. ‘’An-‘’ Sesi kesilmişti gencin. Annesi, babasının çalışma masasında oturmuş, titriyordu. Ne ağlama ne bir ses… Sadece titriyordu annesi. Soğuktan değildi bu titreme. Çünkü şömine gayette alev alev yanıyordu. Gözleriyse bir yere dalmış bir şekilde bakıyordu açılmış bir şekilde. Pie, gözlerini annesinin baktığı yere çevirince sehpa hımsı masayı görmüştü. Kıpırdamadan tekrar gözlerini annesine çevirdi. Hali gitgide kötüleşiyor gibiydi. Böyle olmasının nedenini de bilmiyor sayılırdı. Tahminin doğruluğunun doğruluk payı ne kadar çok olsa da şimdi annesine yardım etmeliydi. Annesini gerçekten hiç ama hiç böyle görmemişti. Annesi onu korkutuyordu da bu haliyle. Ama yardım gerekiyor gibi görünüyordu. Bu yüzden önce çevreye bir bakındıktan sonra yine kapıdan çıkarak mutfağa yöneldi. Telaşlı bir şekilde dolapları karıştırmaya başladı. Gözleri bir bardak arıyordu sadece. Ama bulduğu şey bardak dolabı yerine ilaç dolabı olmuştu. Gördüğü ilk ilacı tanımıştı bu yüzden durdu bir an için. Gözleri o hap kutusundaydı şimdi sadece. Yavaşça eliyle o kutuyu alıp inceledi. Kutudaki ilacın ismini görünce sakinleştirici olduğu kesinleşmişti beyninde. Neden annesi sakinleştirici kullanıyordu? Neden ona hiç söylememişti? Bunun gibi bir yığın dolusu soru beyninde savrulmaya başladı. Ne yapacağına sağlıklı bir şekilde düşünemiyordu artık. Bardak aramaya devam ettikten sonra, en sonunda en soldaki dolapta olan bardaklardan birini alıp sürahiden su doldurup yine telaşlı bir şekilde çalışma odasına koştu. Annesini bu halde görmeye artık dayanamaz hale gelse de annesinin titreyen ağzına önce hapı sonra da su vermeyi başardı. Sonra birkaç saniye sonra annesi titremeyi kesti… Birkaç dakika başında bekledikten sonra ofis türündeki odanın tekli koltuğuna geçip şömineye bakarak düşünmeye başladı. Gerçekten babasının bu yaptığı affedilmeyecek bir davranıştı. O daha çocukken aydınlık ile ilgili nasihatler verirdi oğluna. Peki ya şimdi? Adeta çocukça bir davranış sergilemişti babası. Nefreti alevlenmişti bu sayede babasına karşı. ‘’Pie. Baban son kez işe gitmeden önce bir mektup yazmış.’’ Annesinin sesinden biraz daha iyi olduğunu anlayınca sessiz bir oh çekti. Pie bir şey demeden bekledi birkaç saniye. Okumaya karar verince ayağa kalkıp masada oturan annesinin önünden mektubu alarak yeniden eski yerine geçti. Mektubu açmadan önce gözlerini kapadı birkaç saniyeliğine. Ardından gözlerini açarak yavaşça mektubu açtı. Mektubu okurken gözlerinde sanki şömineye odun atarak daha da ateşlenen bir alev gibi sinir dolup taşıyordu. Son satırlarını da okuduktan sonra gecenin sessizliğini yırtan Pie’nin sinir dolu haykırışı olmuştu.
Aralık 2010. ‘’Bir viski daha lütfen.’’ Elindeki boş viski bardağını barmene uzatarak söylemişti yeni büyücü. Bugün hayatının en kötü günüydü. Aslında en kötü demek doğru değildi. En acı ve en sinir bozucu günüydü. Babasının aslında bir deli olduğunu anladığı o günden beri en sinir bozucu günüydü. Annesi zaten deliydi. Onu kurtaran akademi olmuştu. O günden bir yıl kadar sonra akademiye çağrılmıştı. Orada huzur bulacağına inanıyordu ve şimdi 10 yıl sonra okuldan da büyücü olarak mezun olmuştu. Artık serbest sayılırdı. Ve bu en sinir bozucu gününde bir barda geçirmeye karar vermişti. Barmenin bardağı doldurup tekrar uzatmasıyla ağzına götürdü içkiyi. Bu bara genelde insanlar geldiği için tercih etmişti. Ne kadar az büyücü o kadar çok huzur. Kapının yaklaşık on dakikada bir açılmasıyla içeride olan insan sayısı artıyordu. Bundan rahatsız değildi. Sadece tek kalmak istiyordu. Üzerindeki ince sayılacak ceketin iç ceplerine götürdü elini. Ellerinin kavradığı şeyse bugünü en sinir bozucu gün yapan mektubu bulmuştu. Ardından onu çıkararak bakmaya başladı. Sadece bakıyordu mektuba. Açmayacaktı da. Birinin ona doğru geldiğini ayak seslerinde anladığında elindeki mektubu bu sefer ceketinin ön ceplerinden birine tıkıştırarak içkisine döndü… Topuklu seslerinin iyice arttığını duyunca yanına gelen birinin olduğunu kesinleştirmişti zihninde. Viskisinden bir yudum daha aldıktan sonra kadının yanına oturup oturamayacağı sorusuna sözlü cevap yerine mimikleriyle cevap verip yanındaki boş sandalyeye doğru buyur şeklinde salladı. Kadın elinde şarap vardı. Ardından sandalyeye oturduğunda şarabı da mermere koyduktan sonra ellerini bardağın çevresinde gezdirmeye başlamıştı. Bunları yan gözle izliyordu aslında. Gerçekten bakmıyordu. Kadın bu duruma kızmış olmalıydı. Daha çokta huzursuz… Kadın yüzünü yavaşça adama doğru getirdiğinde gerçekten ne yapmaya çalıştığını merak etmeye başlamıştı. Bu ilginç davranış gerçekten garibine kaçsa da bir şey belli etmemekte kararlıydı. Ama daha fazla dayanamayıp yüzünü kadına çevirdi. Mavi gözlü çok güzel bir kadın ona bakıyordu. Adamın yüzünde meraklı ve şaşkın bir ifade yerleşmişti kadına bakarken. Ardından kadın kırmızı dudaklarına çekici bir gülümseme yerleştirerek eski haline gelerek kafasını geri çekti. Ve fısıldayarak konuştu. ‘‘Sen insan değilsin.’’’ Kadının dediği bu söz Pie’ye bir tokat gibi çarpılmış havası vermişti. Ardından kendini geri çekerek kadını süzmeye başladı. Karşısındaki bunu nereden bilebilirdi? Yani Pie’nin bir büyücü olduğunu. Bu imkânsız bir şeydi. İnsanlar ne yaparsa yapsınlar eğer büyücüler bir büyü vb. şey yapmadan anlayamazlardı. Fakat karşısındaki kadın Pie hiçbir şey yapmadığı halde bilivermiş gibiydi. Peki, kadın nasıl anlamıştı bunu? Belki de o da bir büyücüydü ve akademi o da öğrenciydi. Akademi de Pie’yi görmüş ve oradan hatırlıyordu. Ne olursa olsun her şeyin açığa kavuşması için bir plan yapmaya karar verdi zihninde. Öncelikle kadına bir şey belli etmemeye karar vererek eski haline döndü. Ardından fısıltıyla konuştu. ‘’Bundan nasıl emin olabiliyorsun ?’’ Kadın bu soruya önce bir gülümsemeyle baktı. Sonra adamla aralarındaki mesafeyi azaltarak tek bir kelime söyledi. Bu kelime o kadının kim olduğu hakkında ve Pie’nin büyücü olduğunu nasıl anladığı hakkındaki soruların hepsine adeta yanıt olmuştu. ‘’Kokun…’’ Kadının söylediği tek kelime adeta bir şimşek gibi şok vericiydi. Koku diye bahsettiği şeyin Pie’nin kanının kokusu olduğundan neredeyse emindi. Ne yapacağını şaşırmıştı büyücü. Normal bir büyücü olsa onu şuan burada öldürmeye çalışırdı. Ya da normal bir vampir olsa şuan büyücüyü öldürürdü. Bu işte bir şey olduğunu zihninde kesinleştirdikten sonra şaşkınlığını yok edip yerine alaycı bir gülümseme taktı. Vampir bu duruma şaşırmıştı. Ne kadar gizlemeye çalışsa ve az olsa da, vampirde şaşkınlık hissi uyanmıştı. Pie, vampirden gözlerini mermerde duran viskisine döndü. Az kalan viskisini de bitirip yine kadına döndü. ‘’Acıktın mı güzelim? O zaman takip et beni.’’ Sanki bir sürtük gibi konuşan büyücü, yüzündeki gülümsemeyi daha da belirgin hale getirip oturduğu sandalyeden kalktı ve kapıya yöneldi. Tam kapıya geldiğinde durdu ve halen barmenin önünde oturan şaşkın vampire gel işareti yaptı işaret parmağıyla. Ardından kapıdan çıkarak elini cebine koydu. Dışarıda yağmur yağdığını fark etmemişti içerideyken. Ne kadar çok yağsa da yağmur dikine gidiyordu. Kendine olacakları tahmin ediyor fakat bir parçasını bile umursamazca hareket ediyordu. Issız olan sokağı gözüne kestirince adımlarını konuşturup yavaşça yürümeye başlamıştı. Arkasından kadının geleceğinden neredeyse yüzde yüz emindi… Yağmurun saçlarına olan etkisi gitgide artarken bir yandan da ilerlemeye çalışıyordu bu şiddetli yağmurda. Kadının topuk seslerini aralarındaki mesafe ne kadar fazla olursa olsun duvarların yaptığı yankı sayesinde gayet net duyabiliyordu. Bir sokağa saptıktan sonra kadının ayak seslerinin hızının arttığını duyabiliyordu; fakat o hiç temposunu bozmadan ilerlemeye devam ediyordu. Burası barın arka tarafıydı. Apartmanlar yan yana bir örüntü oluşturuyordu adeta. Barın arkasındaki çöp bidonunun oradaki iki kediden başka hiçbiri yoktu. Pie yürümeye devam ederken yine duvarlar sayesinde kadının artan topuklu seslerini duyabilmişti. Ama yine bir karşılık vermemişti. Bu sefer kaşınmıştı da ama. Kadın adamı alıp duvara sertçe çarptı. Canı yansa da sadece yüzünü ekşitmişti. Daha doğrusu ekşitebilmişti. Karşısında susayan bir vampir dururken o halen bir şey yapmıyordu. Adeta canına susamış bir ceylan gibi yem halindeydi. Kadının gözlerini rengi kıpkırmızıydı artık. Büyük ihtimal mavi lens kullanmıştı bara girebilmek için. Kadın bir anda sakinleşmişti. Ama aralarındaki mesafe o kadar azdı ki neredeyse dudakları birbirlerine değecekti. Ardından ikisi göz göze geldi. Tam dudaklar birbirine değecekken kadın konuşmaya başladı. ‘‘Aklından tam olarak ne geçiyor, yakışıklı? Bence biraz oyun oynayalım.’’ Demek oyun oynamak istiyordu vampir kız. Neler olacağı umurunda olmadan gülümsedi Pie vampirin dudaklarına bakarak. Dudakları kurumuştu adeta susuzluktan. Ardından vampir çokta olmayan dudağını adamınkilere değdirdi. Önce sakince bir öpücük tarzında bir şey yaptıktan sonra aniden köpek dişlerini adamın soğuk dudaklarına geçirerek kanamasını sağladı. Ne yapmaya çalıştığını şimdi anlıyordu adam. Kadının güçlü kollarından ve bedeninden de kaçamıyor olacakları bir seyirciymiş gibi merakla izliyordu. Ağzına dolan demir tadı gitgide yoğunlaşıyordu adeta. Bedenini hareket ettiremiyordu. Bir şekilde kurtulmalıydı yoksa tüm bedeni artık bir vampirin olabilirdi. Ellerinin ikisini de vampir sıkıca tutuyordu. Bir şekilde asasına ulaşmalıydı. Aklına gelen ilk büyüyü parmaklarından birkaçı asasına değerken ve fısıldayarak söylese de kadının duyduğundan emindi. ‘’Accio asa…’’ Kadın aniden durmuştu kanı emme faslındayken. İyice bitkin hissetse de arka cebinden çıkıp eline gelen asayla kolunu-vampir sıkıca tuttuğu için- oynatmadan sadece bileğini oynatarak hiç beklemeden haykırdı. ‘’Sersemlet !’’ Vampir büyücünün bedeninden uzaklaşıp sokağın neredeyse başına kadar sürüklense de vampir olduğu ve güçlü bedene sahip olduğu için çok büyük bir hasar görmemiş veya sersemlememişti. Büyücü ayakta zor duruyordu. Ağzından akan kanları umursamıyordu; fakat bitkindi. Oyunun yeni başladığıysa acı bir gerçekti… Vampir kadın ne kadar sürüklense de yara almamıştı. Hatta daha bile güçlenmişti. Daha bir asabi ve acımazsız görünüyordu ayakta zor duran adama. Ayaklarını kullanamıyordu sanki. Kaçıp gitmeliydi kurtulmak için. Başka yol yoktu. Ama bunu başarabileceğini hiç düşünmüyordu. Kalbinin atışı ne hızlıydı ne de yavaş. Ağzından akan kanların süzülmesi azalmıştı çenesinden. Ama vampir kadına bakılırsa daha bile kötü olacaktı. En sonunda da ölecekti. Kadının ona doğru, ellerini göğsünün altında bir şekilde yürüdüğünü gördüğünde aklından adam gibi kurabildiği son bir cümle olmuştu. Ölüm geliyorum demez… Ardından yine karşı karşıya geldiklerinde adam kıpırdamadan kadını izliyordu. Vampir kadının yüzüne acıma yerleştirip konuşmaya başlamıştı. ‘‘Ne oldu, büyücü? Çok mu bitkinsin? Dur da sana yardım edeyim.’’ Tekrardan adamı omzundan yakalayıp tekrardan duvara yapıştırdı. Dejavu olmuş gibi yüzünü tekrardan ekşitmişti. Sonra elinde olduğunu unuttuğu asasına baktığında kadının onu çekerek çok hızlı bir şekilde aldığı ve elinde bükerek tek bir hamlede kırdığını meraklı gözlerle izledi. Şimdi artık iyice savunmasızdı. Sonra kadının gözlerine baktı. Kadının öcünü almış havası ama daha da fazlasını istermiş gibi bir hali vardı. ‘‘Seni öldürmeyeceğim. Bunun için fazla hoşsun. Ama bana biraz daha izin vereceksin.’’ Kadının teklifi gerçekten önemliydi. İzin vermelimiydi bilmiyordu. Zihniyle bedenin zıt hareket edişini hissediyordu. Zihni biraz daha kandan bir zarar gelmeyeceğini düşünürken, bedeni ona adeta savaş açarak karşı çıkıyordu. Bedeni, bitkin olan bu bedene eğer verirse zaten öleceğini söylüyordu. Gerçekten kararsızlık yaşıyordu. Az vakti kaldığı kadının sırıtan ağzından belli oluyordu. İzin verecekti. Sadece bunu düşündü kararının değişmemesi için. Daha da düşünmeye devam ederse kararının değişmesinden korkuyordu. Zaten o zamana kadar yaşayacağı bile kesin değildi. Kazanın o olmasına izin verecekti. Elinden de başka bir şey gelmezdi zaten. Ya bedensel ölecekti ya da ikisiyle de. O daha hafif gördüğü bedensel ölümü seçmişti. Kadınına döndürdüğünde gözlerini, derin bir nefes alarak fısıltıyla da olsa konuşmaya çalıştı. ‘’Peki bakalım. Bu sefer kazanan sen ol vampir…’’
| |
|
Raise Site Kurucusu
YS, My Love! Mesaj Sayısı : 232 Yaş : 32 Banka Hesabın : 1000000045 Kayıt tarihi : 29/08/09
| Konu: Geri: Marcus. Perş. Haz. 23, 2011 9:14 am | |
| Kurgu güzeldi. Başlarda biraz sıkılsam da, ortalardan sonra toparlandı. Hoştu. Paragraf yapıların düzenliydi ve iyi bağlanmıştı. Ufak yazım hataları var fakat. Örneğin; "Büyür Bakanı" gibi. Konunun anlatımı güzeldi. Fakat çoğu rol oyuncusunun düştüğü hataya siz de düşmüşsünüz. Sonlara doğru bitirmek için, olayları hızlıca geçiştirmişsiniz.
Betimleme: 30 / 30 Paragraf Düzeni: 5 / 5 İmla Düzeni: 9 / 10 Anlatım: 39 / 40 Kurgu: 15 / 15
98, Tebrikler. | |
|